Yazılar

ÇALIŞAN SORUMLULUĞU ÜZERİNDEN İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNİN YÖNETİLEMEMESİ

Korkuluk yok, istifler yedi sekiz metrede veya vinçler bakımsız… ama komplike tabelamız mevcut. Bazen öyle harap halde görüyorum ki bu tabelaları, şantiyenin girişi çıkışı belirsiz hale gelmiş, çalışanların ve etraftaki vatandaşların canları tehlikede, yine de yıkılmamış ayakta bir köşeden “Önce İş güvenliği” diye parmak sallıyor meşhur adam.

 

Takmazsak Kaybederiz!

Trafikte radyo dinlerken veya evde televizyon izlerken reklam aralarında bir kamu spotu dikkatinizi çeker ve kulak kabartırsınız: “Takmazsak Kaybederiz.” İş sağlığı ve güvenliğinin önemini vurgulamak için yapılmış olan kamu spotundaki vurucu sloganın sağlamasını yaparsak eğer: “Takarsak Kazanırız.” Gibi bir anlam ortaya çıkması gerekir. Peki bu doğru mu? Kısmen doğru. Son zamanlarda iş sağlığı ve güvenliği alanında sıkça rastladığımız “mış” gibi yapmak hastalığının kamuda karşılık bulmuş hali de diyebiliriz bu duruma.

Çünkü 6331 sayılı İş sağlığı ve güvenliği kanunu “Risklerden korunma ilkeleri MADDE 5” ve aslına bakarsanız iş sağlığı ve güvenliğini bilim olarak ele alan tüm yaklaşımlar aşağıdaki sıralamanın işveren tarafından uygulanması gerektiğini belirtmektedir:

  • Birinci öncelik: Risklerle kaynağında mücadele edilmesi.
  • İkinci öncelik: İşin kişilere uygun hale getirilmesi için işyerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı, çalışma şekli ve üretim metotlarının seçiminde özen gösterilmesi, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerinin önlenmesi ve önlenemiyor ise olumsuz etkilerin en aza indirilmesi.
  • Üçüncü öncelik: Tehlikeli olanı, tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirilmesi
  • Dördüncü öncelik: Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine göre öncelik verilmesi.

Yaygın kamu spotumuz ile yapılması gerekeni karşılaştırdığımızda işe sondan başladığımız gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. Yazıyı kaleme almadan önce, yanılmamak adına diğer kamu spotlarını da irdeledim ve eğer gözden kaçırdıysam şimdiden özür dilerim ancak, eğer; “Risklerle kaynağında mücadele edilmesi” veya “İkame” ile ilgili kamu spotu varsa bile en yaygın olanı “Takmazsak Kaybederiz” sloganını içeren kamu spotu olduğu bir gerçek.

Kamu spotunu her duyduğumda aklıma birkaç soru takılıyor:

Soma’da ne taksaydık kazanabilirdik?

Mecidiyeköy’de çakılan asansörde ne taksaydık kazanabilirdik?

Devrilen traktör veya kamyon kasasındaki işçiler ne taksalardı ölmezlerdi?

Güvenlik ağsız, korkuluksuz, tehlikeli boşlukların kapatılmadığı bir şantiyede takarak ne kadar, nereye kadar kazanabiliriz?

Sorularım bitince kamu spotu da birmiş oluyor zaten.

İşin özü bilinçli bir şekilde oluşturulan “Baret Algısı” iş sağlığı ve güvenliği yönetimine kısa vadede yarar sağlıyormuş gibi görünse de öncelikleri görmemizi engellemesi açısından çok büyük zarar veriyor.

Kişisel koruyucu donanım kullanımının önemi tartışılmaz ve bunun alışkanlık haline getirilmesi için yapılan çalışmalar taktire şayan ama “İşverenlere” yönelik; “Riskleri kaynağında önle”, “Toplu koruma önlemlerine öncelik ver, sonra on liralık bareti biz de veririz.” “İkame et can alma” gibi sloganlı kamu spotlarının tüm radyo ve televizyonlarda ses bulmasından sonra…

Bu gün sahada; “Eldiven takmaz, baret giymez, güvertede çalışır kemer takmaz. Sürekli peşlerinden koşacaksın. Her an başında duracaksın.” anlayışı hakim kılınmaya çalışılıyor. Değerli iş güvenliği uzmanı arkadaşlar da işçilerin peşinden koşan gözetmenlere evrilmek isteniyor. Oysa ne birilerinin peşinden koşmak gerekiyor ne de insanları baret takması gereken robotlar olarak görmek. Çözüm; vicdanı, insanlık değerini ve bilimsel yöntemleri ön plana çıkarmaktadır.

“Önce İş Güvenliği” diyerek parmak sallayan adam!

Her şantiyenin ve hemen hemen her işletmenin girişinde aşağıdaki tabelalar bütününden vardır:

Yazının başlangıcında bahsettiğim gibi, son zamanlarda iş sağlığı ve güvenliği uygulamalarında sıkça rastladığımız “mış” gibi yapmak ekolünün başka bir türevi gibi geliyor bu tabelalar bana. Saha ve günlük hayattaki gözlemlerimden hareketle tespit ettiğim, bu tabelanın kapı girişinde olması büyük bir rahatlama sağlıyor ve son zamanların moda tamlamasındaki gibi, çok güzel algı yaratıyor iş güvenliği adına.

Korkuluk yok, istifler yedi sekiz metrede veya vinçler bakımsız… ama komplike tabelamız mevcut. Bazen öyle harap halde görüyorum ki bu tabelaları, şantiyenin girişi çıkışı belirsiz hale gelmiş, çalışanların ve etraftaki vatandaşların canları tehlikede, yine de yıkılmamış ayakta bir köşeden “Önce İş güvenliği” diye parmak sallıyor meşhur adam. Burada bir parantez açmak istiyorum. İş güvenliği kültürü, günümüz iş güvenliği yaklaşımları ve birikimli iş güvenliği uzmanlarının gösterdikleri özen ile çelişiyor bu görsel bence. Dikte eden, anlayışsız, patronluk taslayan, sevimsiz bir algı yayıyor. Her şey bu kadar hızla ve teknolojik olarak gelişirken, grafiksel anlamda da sahada bu gelişmenin örneklerini görmek güzel olacaktır. Parantezi kapatıyorum.

Yine yanlış anlaşılmak istemem. İş sağlığı ve güvenliği tabelalarının farkındalık ve iş güvenliği varlığının hissettirilmesi açısından çok önemli olduğunu biliyorum. Her projemde olabildiğince çok levha monte ettirmeye gayret gösteriyorum. Ancak basit bir örnek ile anlatmak gerekir ise; iş sağlığı ve güvenliği tabelaları çilektir. Pastamızı temiz, sağlıklı ve lezzetli bir şekilde yaptıktan sonra üzerine çilekleri dilediğimiz gibi yerleştirebiliriz. Şimdi tehlikelerin önlenmediği işyerlerini ve çilekleri tekrar düşünebiliriz.

İyi çalışmalar.

PALMET Energy Group şirketinde İSG, Kalite, Çevre Yöneticisi